UHUD MÜCAHİTLERİ

UHUD MÜCAHİTLERİ

Saadettin PARLAK

 

Uhud Gazvesi; unutulmaz kahramanlıklara, akıl almaz şahadet manzaralarına tanıklık etmiş; başından sonuna sayısız ibretlerle dolu bir gazvedir. Musab ibn-i Umeyr’lerin, Abdullah ibn-i Cahş’ların, şehitler sultanı Hamza’ların şahadet şerbetini yudumladıkları bu gazve, bakınız daha nice ibret sahnelerini unutulmaz kılmıştır.

Efendimiz (s.a.v) ikinci kez cihad ilan ediyordu. Müslümanların sayısı, o gün düşmana göre daha az ve askeri teçhizat olarak son derece yetersiz olmasına rağmen; Müslümanlar Rasulullah (s.a.v)’le cihada çıkabilme heyecanı ile adeta yarışırcasına Medine meydanına toplanmışlardı. Efendimiz (s.a.v) gönüllü mücahit ordusunu teftiş ediyor ve yaşı henüz çok küçük ve zayıf olanları Medine savunması için geriye bırakıyordu. O gün elenen gözü yaşlı hidayet yıldızları arasında; henüz yaşları on dörde ulaşmamış, Abdullah ibn-i Ömer, Usame bin Zeyd, Zeyd bin Sabit, Ebu said el-Hudrî gibi unutulmaz isimler de vardı.

Rafi’ (r.a) ise yaşı on beş olduğu halde geri bırakılmak isteniyordu. Babası gözyaşları içerisinde Rasulullah (s.a.v)’e gelerek: “Ya Rasulallah! Benim oğlum çok iyi ok kullanır. Attığını vurur, vurduğunu düşürür. Ne olur o da bizimle gelsin, burada garip kalmasın.” diyerek yalvarmaya başladı. Efendimiz (s.a.v) ashabına dönerek “Ne dersiniz?” buyurdular. Ashab-ı Kiram: “Ya Rasulallah! O gerçekten de oku çok iyi kullanır.” dediler. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v) Rafı’ (r.a)’ın sefere katılmasına müsaade buyurdular.

Rasulullah (s.a.v) Rafı’ (r.a)’a henüz izin vermişti ki; genç yiğitlerden Semure bin Cündüb (r.a) yerinden ok gibi fırlayarak: “Ya Rasulallah! Siz ona izin verdiniz beni geri bıraktınız amma herkes bilir ki ben onu güreşte her zaman yenerim. Ne olur Ya Rasulallah! Beni de yanınıza alın, beni bu faziletten mahrum etmeyin.” Efendimiz (s.a.v), tekrar ashabına dönerek: “Ne dersiniz?” buyurdular. Ashab-ı Kiram: “Doğrudur Ya Rasulallah! Yaşıtları içerisinde en iyi güreşen odur.” dediler. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v) ona da sefer izni verdiler…

O günün unutulmaz kahramanlarından biri de Enes inb-i Nadr (r.a) idi.

Bedir savaşında bulunamamıştı. Bu sebeple “Ya Rabb! Eğer bana bir fırsat daha verir, beni ikinci bir savaşa kadar yaşatırsan bütün gücümle mücadele edeceğime söz veriyorum.” diyerek devamlı Rabbine yalvarır, şahadet duaları yapardı.

Artık duası kabul edilmiş, ahde vefa zamanı gelmişti. Savaş meydanına büyük bir coşkuyla atılmıştı. Adeta muharebe meydanının her tarafında o vardı. Kâfirler onunla karşılaşmak istemiyorlar, köşe bucak ondan kaçıyorlardı. Bir ara savaştan kopmuş, ümitsizlik içerisinde ağlaşan sahabileri gördü. “Niçin oturuyorsunuz? Niçin ağlıyorsunuz?” diye sordu. “Rasûlullah (s.a.v) şehit edildi.” dediler. Gönlündeki şahadet aşkı bir kat daha artan Enes ibn-i Nadr (r.a): “Ondan sonraki hayatı ne yapacaksınız? O öldükten sonra yaşayacaksınız da ne olacak! Kalkın! Allah Rasulü (s.a.v) Efendimizin şehit olduğu hak dava uğrunda can vermesini bilin.” buyurdu. Atını düşmanın en kalabalık olduğu yere doğru sürmeye başladı. O hışımla ilerliyordu. “Ya Enes! Nereye gidiyorsun?” diye arkasından seslendiklerinde: “Uhud’un eteklerinde Cennet’in kokusunu alıyorum.” diye kükreyerek düşman saflarına giriverdi.

Yeğeni Enes ibn-i Malik anlatıyor:

“O gün amcamı bulduğumuzda, vücudu paramparça olmuştu, tanınamaz bir haldeydi. Onu ancak kız kardeşi, parmaklarından tanıyabilmişti.”

Cenab-ı Hakk şefaatlerine nail eylesin.

(Değerli Kardeşlerim bu Yazı Reyhan Dergisinden alınmıştır.)

Yorum gönder

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.