FİRASET SAHİBİ MÜMİNİN ÖZELLİKLERİ

Ebubekir Tanrıkulu
Diyanet İşleri Başkanlığı
Uzmanı

FİRASET SAHİBİ MÜMİNİN ÖZELLİKLERİ
Elhamdulillâhi Rabbil âlemin Vessalâtü vesselâmü alâ Rasûlinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve eshâbihi ecmeîn.
Aziz Kardeşlerim!
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ نَسُوا اللّٰهَ فَاَنْسٰيهُمْ اَنْفُسَهُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ ﴿19﴾
“Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasık kimselerin ta kendileridir.” (el-Haşr, 19)
DİN NASİHATTIR
Temimid- Dari’den (r.anhu) rivayetinde Peygamber(s.a.v)Efendimiz şöyle buyurdu: “Din nasihattir. Ashabı kiram dedi ki: Kim için Ya Resulallah?.Efendimiz(s.a.v)de: “Allah için, kitabı için, resulü için, Müslümanların imamları için ve umum mü’minler için.”(Buhari-Müslim-Ebu Davud-Daremi)
Bu rivayet, çok veciz bir ifade içermektedir.
Allah için nasihat nedir?
Ona iman etmektir, şirkten sakınmaktır. Emirlerini tutmak ve yasaklarından sakınmaktır. O’na layık olan kâmil sıfatlarla onu vasfetmek ve layık olmayan nakıs sıfatlardan tenzih etmektir.
Kitabı için nasihat nedir?
Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğuna iman etmektir. Allah tarafından indirildiğine inanmaktır. Allah kelamı olup, beşer sözünden uzak olduğunu bilmektir. Muhkemleri ile amel etmek, müteşabihlerine de iman edip teslim olmaktır.
Resulü için nasihat nedir?
Resulullah (s.a.v)i tasdik etmektir. Getirdiği hükümlerin hepsine iman etmektir. Sünnetini yaşamak, emrine itaat etmektir.
İmamlar (halifeler) için nasihat nedir?
Hak yolunda onlara yardım etmek, bu yolda onlara itaat etmektir.
Umum Müslümanlar için nasihat nedir?
Dünya ve ahiret işlerinde onları irşat etmek, emri bil ma’ruf ve nehyi anil münker (vaaz-nasihat) ile onları uyarmaktır
“Ey İman edenler! Eğer siz Allah’a, onun emrini tutar dinini uygular yardım ederseniz,O da size yardım eder ve düşmanlarınıza karşı ayaklarınızı sabit kılar, sağlam bastırır.”(Muhammed suresi, 7)
يَآ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوٓا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُ وَاَنْتُمْ تَسْمَعُونَۚ ﴿20﴾
“Ey iman edenler! Allah’a ve Resulüne itaat edin.(Kur’an nasihatlarını) dinlediğiniz halde, Peygamberin emirlerinden yüz çevirmeyin.” (Enfal suresi, 20)
وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعًا وَلَا تَفَرَّقُواۖ… “Hepiniz toptan Allah’ın ipine (Kur’an’a, İslam’a, Resulüne) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın…” (Âl-i İmrân suresi, 103)
“Peygamber Efendimiz (s.a.v):
اِنَّ اَصْدَقَ الْحَدِيثِ كِتَابُ اللهِ وَاَحْسَنَ الْهَدْىِ هَدْىُ مُحَمٍّ “Sözün en doğrusu Allah’ın kitabı, yolun en güzeli de Muhammed (s.a.v)’in yoludur.” (Buhari; Müslim; Tac, c.1, sh. 44)
İMANI olmayan kimse çok zeki, kurnaz, cin fikirli, dahi olabilir ama o firasetli bir insan değildir. Firaseti olsaydı, onu imana hidayete yönlendirirdi. Bir mü’minde firaset varsa, onda irfan ve hikmet de vardır. Firasetli mü’minin belli başlı özellikleri nelerdir?:
1. Onun itikadı sahihtir. Kur’an, Sünnet, Şeriat, icmâ, Sevad-ı âzam Müslümanıdır. Firasetli mü’min bid’atlere saplanmaz.
2. Onun imanı tahkikîdir. Bir bahçeye gider, dallar arasına ağını geren bir örümcek yahut güzel öten bir kuş, câzibedar renkli bir kelebek, bir çiçek görür, Allah Allah der, her zaman taklitten tahkike geçer.
3. Firaseti olan beş vakit namazını dosdoğru güzelce kılar. Hem firasetli olacak, hem namaz kılmayacak, böyle bir şey olmaz.
4. O, söylerse veya yazarsa hayırlı söz eder. Firasetli kişinin gıybet, gevezelik, zevzeklik, tecessüs, iftira ettiği, yalan söylediği görülmemiştir.
5. Firaset sahibi mü’min, bir delikten çıkan zehirli muzır mahlûk tarafından iki kere sokulmaz.
6. Firasetli mü’min yemek için yaşamaz, yaşamak için yer. Acıkmadan sofraya oturmaz, doymadan sofradan kalkar.
7. Bir mü’min hem firasetli olacak, hem de Allah, Peygamber (Salat ve selam olsun ona), Kur’an, Sünnet, Şeriat düşmanı kâfirleri, Deccalları, kezzabları, Nemrudları, Firavunları, Hamanları sevecek, destekleyecek, tutacak, böyle bir şey mümkün değildir. O, Allah için sever, Allah için buğz eder.
8. Firasetli mü’min, ilmihalini yâni akaid fıkıh ahlak ilimlerini doğru olarak bilir ve öğrendiği hükümleri hayatına uygular. Öğrenilmesi farz olan ilmihali bilmeyenler kesinlikle firasetli mü’min olamaz.
9. Firasetli mü’min dilini kötülüklerden korur.
10. Firasetli mü’min, bütün iman edenlerin kardeş olduğunu, tek bir Ümmet oluşturmaları gerektiğini bilir. Onda Ümmet şuuru vardır. Kendisinde bu şuur olmayan kişi sıradan bir Müslüman olabilir ama kesinlikle firasetli mü’min olamaz.
11. Firasetli mü’min zamanındaki İmam’a biat ve itaat etmiştir.
12. Firasetli mü’min yeme içme başta olmak üzere hiçbir konuda israf etmez. Mesken, yazlık, otomobil, giyim kuşam, mobilya, seyahat… Her konuda kanaatkârdır. İhtiyacı 60 bin liralık bir otomobil, o gidiyor, 160 bin liralık bir binit alıyor. Firasetsizdir…
13. Bir mü’min hem firasetli olacak, hem de deli dana gibi hizipçilik, holiganlık, militanlık yaparak fitne fesat çıkartacak… Bunlar birlikte olmaz. Firasetle beyinsizlik bir arada bulunmaz.
14. Firasetli bir hanım, şer’î tesettüre bürünür, firasetsiz bir kadın şeytanî tesettüre…
15. Firasetli mümin asla yalakalık, yağcılık, dalkavukluk, meddahlık yapmaz.
16. Firasetle cimrilik bir arada olmaz. Firasetli kişi cömerttir, kerimdir, cûd useha sahibidir, yardım etmeyi sever, onda paylaşma ahlakı vardır.
17. Firasetli mü’min, kötülüğü iyilikle def’eder, böylece düşmanlarının bile dostluğunu kazanır.
18. Bir kalpte firasetle para mal aşkı birlikte bulunmaz.
19. Firasetli mü’min mantık bilir, kötüye iyi veya eskisinden daha iyi demez.
20. Firasetli mü’min az güler çok ağlar.
21. Firasetli mü’min hafifü’l-haz olur, kuyruğuna dünya kabakları bağlamaz.
22. O, şöhreti âfet bilir ve ondan kaçar.
23. Hiçbir firasetli mü’min âhireti unutup sırf dünyaya dönük olmaz. Dünya hizmetlerini, vazifelerini güzelce yapar olduğu halde, devamlı kalınacak dâr olan âhirete dönüktür.
24. Firasetli mü’min hiçbir şekilde faize, faize benzeyen muamelelere doğrudan doğruya veya dolaylı olarak bulaşmaz.
25. Firasetli mü’min zina ve göz zinası etmez. Firasetle iffetsizlik birlikte gitmez.
26. Firasetli mü’min, değerli olsa da, asla kendine değer vermez, nefsini aklamaz, aksine takbih eder.
27. Firasetli mü’min komşularının, vatandaşlarının kurdu değil, meleğidir.
28. Firasetli mü’min haram yemez, şüpheli şeyleri de yemez. Hem firasetli olacak, hem haram ve şüpheli şeyler kazanıp yiyecek… Bu ikisi birlikte olmaz.
29. Firasetli mü’minin faziletlerini, meziyetlerini, üstünlüğünü, ahlakını düşmanları da takdir, kabul ve teslim eder.
30. Firasetli mü’min emanetlere hıyanet etmez, herhangi bir işi vazifeyi memuriyeti makam ve mevkii riyaseti müdürlüğü ehliyetsizlere vermez, nepotizm yapmaz.
Ümmet-i Muhammedin işleri ve idaresi firasetli, âlim, ârif, bilge, âdil, insaflı, muttaki, müteverri’ kimselere tefviz edilmezse Ümmet selamet sahiline varamaz. (M.Ş.Eygi Köşe Yazıları)
Aziz Kardeşlerim!
KALBİNDE sahih=doğru ve makbul=kabul edilen iman bulunan herkes mü’mindir. Bütün mü’minler kardeştir. Bir mü’min günahkâr, hatâlı, yanlış yapan bir kimse de olsa, onu kardeşlikten çıkartamayız, reddemeyiz, bizim böyle bir ihraca ve tarda hakkımız yoktur.
Mü’minler hangi konularda ortaktır:
1. Onlar Allah’u Teâlâ hazretlerini Rabb olarak kabul ederler ve Rabb olarak O’ndan razı olurlar.
2. Onlar Kur’an-ı Kerim’i kitap ve düstur olarak kabul ederler ve kitap olarak ondan razıdırlar.
3. Onlar, İslam’ı din olarak kabul ederler ve ondan razıdırlar.
4. Onlar Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)yı Resulullah olarak kabul ederler ve ondan razıdırlar.
5. Onlar Şeriat olarak İslam Şeriatinden razıdırlar.
6. Onlar ümmet olarak Ümmet-i Muhammed’den razıdırlar.
İnsan olmaları hasebiyle Müslümanlar günah işleyebilir, hatâ edebilir. Onları, kendilerini İslam’dan çıkartmayan günah, kusur, hatâları dolayısıyla kardeşlikten çıkartmaya hakkımız, yetkimiz, haddimiz yoktur.
7. Onların günahlarını beğenmeyiz. Onları kardeşçe uyarır ve aydınlatırız ama kardeşlik hukukunu da çiğnemeyiz.
8. Mü’mini mü’min yapan iman cevheridir.
9. Mü’minleri sevmeye, onlara acımaya, onlara yardım etmeye mecburuz.
10. Açıkta günah işleyen, hatâ eden kardeşlerimizi, Ümmetin âlimleri ve Mürşitleri en uygun bir üslupla uyarmakla yükümlüdür.
11. Kırıcı, kabaca, hoyratça, hakaretâmiz uyarı olmaz.
12. Bütün mü’minler de şu üç şuur bulunmalıdır: Birincisi, Ümmet birliği şuuru… İkincisi, âdil ve râşid bir İmama biat ve itaat şuuru… Üçüncüsü, bütün mü’minlerin kardeş olduğu şuuru.
13. Bütün mü’minler tek bir Ümmet çatısı ve teşkilatı içinde bulunmazlar, başlarındaki râşid ve âdil İmama biat ve itaat etmezler, birbirlerini kardeş bilip sevmezlerse; onları zillet esaret yenilgi rezillik ve rüsvaylık kucaklar, şeytan istila eder, hiçbir işleri rast gitmez. Günümüzde böyledir. Ümmet olmayan, biat ve itaat etmeyen, paramparça, bölük pörçük bir buçuk milyarlık İslam âlemi, dokuz milyonluk İsrail’in oyuncağı halindedir.
14. Allah’a gerçek iman Tevhid ve tenzih inancı ile olur. Allah’u Teâla hazretleri kemâl sıfatlarla sıfatlıdır ve noksan sıfatlardan münezzehtir… Allah’a hakkıyla iman edebilmek için Muhammed Mustafa’yı (s.a.v) âhir zaman Peygamberi olarak kabul etmek ve ona iman, biat ve itaat etmek gerekir. Kelime-i Şehâdet birbirinden ayrılmaz iki parçadan oluşan bir bütündür. İki parçası kesinlikle birbirinden ayrılamaz. Hz. Âdem Safiyyullah’tan Efendimize gelinceye kadar bütün Peygamberlerin temel inancı ve dini İslam’dır. Onların arasında usûl bakımından ayrılık yoktur. Farklılık şeriatlardadır, füruattadır. Zamanımızda üç hak İbrahim’i din vardır, bunların üçünün mensupları da ehl-i necat ve ehl-i Cennettir demek küfre yol açar. Çünkü Kur’an’da “Allah katında (hak, makbul, geçerli) din İslam’dır” buyrulmaktadır. Muhammed Mustafa’nın risaletini, tebliğini, davetini, Kur’an’ı, İslam’ı duyup da redd, tekzib ve inkâr eden için ebedî selamet yoktur. Cehennem vardır.
15. İslam’ı doğru ve iyi bilen müminlerin, iyi bilmeyen kardeşlerine anlatmaları üzerlerine vaciptir. İnsanlara yapılabilecek en büyük hizmet iman, Kur’an, İslam, dâvet, tebliğ ve irşad hizmetleridir. Bu hizmetleri tâtil eden, yerine getirmeyen, insanların kurtuluşu için çalışmayanlar, bilenler, âlimler, Müslüman idareciler ağır bir sorumluluk ve vebal altında kalır. Bu hizmetleri herkes doğrudan doğruya yapamaz. Planlı, programlı, teşkilatlı şekilde yapılmalıdır. Doğrudan doğruya yapamayanlar, yapanları desteklemek, onlara yardımcı olmak suretiyle dolaylı şekilde yapmalıdır.
İnsan bu mukaddes yolculukta iki ateş arasındadır, Nefis ve şeytan. Hz. Mevlânâ(k.s); Hakk’ın davetine icâbet edip nurlanmak için, nefsi ve nefsânî duyguları bertarâf etmenin zarûrî olduğunu şöyle bildirir:“Gündüz gibi ışık saçmak istiyorsan, geceye benzeyen nefsini yakmalısın.”
Bir nevi yol kesici eşkıyâ olan bu iki düşmana karşı insan ömür boyu cihâd etmek mecburiyetinde. Kalbinde îmânı üfleyerek söndürmeye çalışan, onu karanlığa mahkûm etmek isteyen kötü niyetli düşmanlarına karşı, son nefese dek mücadeleye mecbur.
İnsan bu mücadelede yalnız kalırsa güçlük çeker. Zira düşmanı tek değildir. Kendi nefsi ve şeytanı ile birlikte, şeytânî ve nefsânî vesvese ve iğvâlara kendini kaptırmış koca bir ordu ile karşı karşıyadır. Öyle ise, mü’min; kendisi ile aynı dâvâda, aynı gayede olan, yani Hakk’ın davetine icâbet ederek, O’na yaklaşmaya gayret eden kardeşleriyle beraber olmalıdır. Hz. Mevlânâ(k.s); bu beraberliği, eşkıyâlarla dolu bir yolculukta bir araya gelerek, güçlü bir kervan teşkil eden yolculara benzetir:
“(Îman kardeşin olan) insanlarla dost ol. Çünkü kervan ne kadar kalabalık ve halkı çok olursa, yol kesenlerin beli o kadar kırılır.”
İçtimâîleşmek; bir araya gelmek, iyilik ve takvâ üzere yardımlaşmak, emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münker vazifelerini edâ etmek, toplum hâlinde Allah’ın davetine icabet etmek demektir.
Bu dünyada Allah ile dost olan imanlı gönülleri ise, son nefeste, kabirde, mahşerde, hesapta ve Sıratta da sahipsiz ve hâmîsiz bırakmayacağını müjdeledi. Nitekim âyet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır:
اَلَآ اِنَّ اَوْلِيَآءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ ﴿62﴾ اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَۜ ﴿63﴾
لَهُمُ الْبُشْرٰى فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۜ لَا تَبْد۪يلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۜ ﴿64﴾
“Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de. Onlar, iman edip de takvaya ermiş olanlardır. Dünya hayatında da ahirette de onlara müjde vardır. Allah’ın sözlerinde asla değişme yoktur. İşte bu, büyük kurtuluşun kendisidir.” (Yûnus, 62-64)
16. İhlasla çalışarak, hareket ederek bir insanın hidayetine vesile olmak, Âlemlerin rabbi Allah’u Teâlâ ile çok büyük, çok kârlı bir ticaret yapmaktır. Herkes böyle bir ticareti doğrudan doğruya veya dolaylı şekilde yapmaya can atmalıdır.
17. Bir insanın en büyük felaketi imansız olmasıdır. İmanı yoksa dünya veya kâinat onun olsa ne faydası olur? Bir Müslümanın başına gelebilecek en büyük felaket imanının kaybetmektir.
18. Müslüman o kimsedir ki, imansız yaşayan insanların veya imanlı iken bunu kaybedenlerin haline çok üzülür, onlara acır ve elinden geldiği kadar, iman konusunda onlara yardım etmeye çalışır.
19. İmanı olan ve ömrü ölümüne bu imanla bitişen kimse ebedî felakete uğramaz, günah ve isyanları yüzünden adalet-i ilahiye ile Cehenneme atılsa bile cezasını çektikten sonra Cennete konulur.
20. Bugün ülkemizde yaşayan nice kimse dıştan Müslüman görünüyor ama imanları şüphelidir. Çünkü imana zarar verecek aykırı sözler söylüyor, imanı giderecek çok kötü ve bozuk işler yapıyorlar. Onlara yardımcı olmamız gerekir. Onların hepsi muannid imansız değildir. Onları kaba ve kırıcı bir üslupla azarlamak çok yanlış olur. Onlara, anlayacakları lisan ve üslupla hitap etmek, kendilerini kaygan uçurumun kenarından daire-i iman selameti ve necatı içine çekmek lazımdır.
21. Şu husus da bir an bile olsun hatırımızdan çıkmasın: Bütün insanlık Hz. Muhammed Mustafa(s.a.v)nın ümmetidir. Onun Risalet’ini kabul edip iman edenler Ümmet-i icâbet, henüz etmeyenler Ümmet-i dâvettir. İmanı Allah verir ama bizim davet etmemiz üzerimize vazife ve borçtur. Bu davet ve tebliği doğru dürüst, yerli yerince, bıkmadan usanmadan, devamlı ve tesirli şekilde ihlasla ve hikmetin ışığında yapmazsak, bizim ihmalimiz yüzünden imansız kalacak bedbahtlar bizden davacı olacaktır.
22. İslam âleminde Ümmet birliği, râşid ve âdil halifeye biat ve itaat, ortak dört başı mâmur bir plan ve program bulunsaydı, şu anda belli başlı yüz lisanda, yekûn tirajı yüz milyon adet olan islamî bir dergi ile yüzlerce çeşit temel din ve kültür kitabı yayınlayan ve bunların yekûn tirajı yüz milyonlarca nüsha olan dünya çapında dev bir yayınevimiz bulunurdu. Böyle hizmetler maalesef Ümmetsiz, İmamsız, plan ve programsız, medenî yüksek kültürsüz yapılamıyor. Bugünkü kaos, anarşi, fetret, İslamcılık Protestanlığı, cemaat ve fırka holiganlıkları ortamı içinde de yapılamayacaktır.
23. Allah’u Teâla bize selim akıl, vicdan, firaset, ihlas, şuur, teşebbüs nasip etsin.
قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿31﴾ قُلْ اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَۚ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ ﴿32﴾
“(Resulüm) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. De ki: Allah’a ve Resulüne itaat edin. Eğer yüz çevirirse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.” (Âl-i İmrân suresi, 31-32)
Evet, Aziz Kardeşlerim!
Dünyevi ve uhrevi kurtuluşumuz; Allah’u Zülcelal’in gönderdiği son din İslam’a, onun kitabı Kur’an’a, Resulü Hz. Muhammed Mustafa’(s.a.v)e itaat edip yaşamaya, onu yeryüzüne hakim kılmak için Rıza-i Bari için çalışmaya,Emr-i bil ma’ruf Nehy-i Anil münker görevini severek sevdirerek yapmaya bağlıdır. Allah katında Hak din İslam’dır. Kim İslam’dan başka bir din kurtuluş ararsa o dünyada da ahirette de hüsrandadır. Allah’a ve Resulüne itaat edenler, Ehl-i Sünnet vel Cemaat yolunda olanlar, birbirlerine Hakkı, sabrı, hayrı tavsiye edenler kurtulacaktır.
Rabbimiz Kur’an’ında:
وَمَنْ اَحْسَنُ قَوْلًا مِمَّنْ دَعَآ اِلَى اللّٰهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ اِنَّن۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ ﴿33﴾
“(İnsanları) Allah’a davet eden, sâlih ameller işleyen ve «Ben Müslümanlardanım!» diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?” (Fussilet Suresi, 33)
يَآ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوٓا اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ ﴿٧﴾ “Ey İman edenler! Eğer siz Allah’a, onun emrini tutar dinini uygular yardım ederseniz, O da size yardım eder ve düşmanlarınıza karşı ayaklarınızı sabit kılar, sağlam bastırır.”(Muhammed suresi, 7)
Ebubekir TANRIKULU Hoca
Kadiriyye-i Halisiyye-i Hayriyyenin
Hadimül Fukarası

Yorum gönder

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.