BİR SOHBETİN ARDINDAN

BİR SOHBETİN ARDINDAN

23.12 2024 saat 19. Hamamizade Kültür Merkezi Büyük Salon da Prof. Dr. Ömer Demirbağ söyleşisinden notlar.

Değerli canlar her insanın hayatında örnek aldığı önemli şahsiyetler vardır. Şahsımın da takip ettiği edebiyat ve şiir dalında kendilerini ispatlamış etrafına ışık saçan kişilerin başında gelir Edebiyat ve Şiir de uzman Ömer Demirbağ ve Hayati İnanç Bey.

Bu tür kişiliklere ulaşmak epeyce zordur. Çünkü etrafları kalabalıktır. Sohbet etme imkânı bulamazsınız.

Bir Nasılsınız? demek bile sizin için bazen çok önemli bir an olabilir.

Hele “Elhamdülillah. Sağ olun İyiyim sizler nasılsınız” gibi bir cevap alıyorsanız değmeyin keyfinize.

İşte Ülkemizin bu değerlerinden birini Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) Hamamizade kültür Merkezi büyük salonda ağırladı. Öncelikle bu programı hayata geçirenlere teşekkür ediyorum.

Her alim bir ışık gibidir. Etrafını aydınlatır.

Ömer Demirbağ daha önce de söylediğim gibi benim çok değer verdiğim bir şahsiyet olduğu için bu programı kaçırmamam lazımdı. Öyle de oldu.

Yatsı namazımızı İskenderpaşa Camiinde kıldıktan sonra salona gittik yerimizi aldık.

Bu tür toplantılarda her zaman olduğu gibi not almayı da ihmal etmedik. Bir saat süren toplandı da almış olduğum notları sizinle paylaşmak istiyorum.

Edebiyat nedir sorusu ile başladı sohbet.

Edebiyat Kelamdır. Diye başladı Ömer Hocamız.

İnsanı diğer yaratıklardan ayıran şeydir. Yani güzel söz yani kelamıdır.

Tasavvuf erbabına göre yaradılıştan da önce söz vardır.

Liderlerin toplulukları peşine takmaları sadece güzel söz söylediklerinden ibarettir.

Bir zamanlar Fransa’ya hükmeden Napolyon.

Darbe sonrası yargılanıyor.  Ve kürek mahkûmu olarak gönderiliyor.

Ama Napolyon hapsedildiği yerden altı arkadaşlarıyla kaçmayı başarıyor.

Zamanın kolordu Komutanı Napolyon’un yakalanmasını görüldüğü yerde konuşmasına müsaade edilmeden öldürülmesini emrediyor.

Ve yakalanması için emrindeki kolorduyu görevlendiriyor. Yaklaşık 20bin kişilik bir asker topluluğu Napolyon’u aramakta ve gördüğü yerde öldürmekle emrolundu.

Alınan esas emir asla ve kata Napolyon’un konuşmasına müsaade etmeden öldürülmesidir.

Nihayetinde Askerler Napolyon’u ve arkadaşlarını, kaldıkları yere baskın yaparak yakalıyor.

Napolyon komutana son isteğinin askerlere bir konuşma yapmak olduğunu bildirir.

Komutan da eski bir asker olduğundan kısa bir konuşma yapmasına müsaade eder.

Napolyon o meşhur konuşmasına şöyle başlar.

“Ey başındaki kep’ in ve ayağındaki potininden alda baştan aşağı bana ait olan asker dinle…”  Diye başlıyor.

Bu sözü duyan askerlerin hepsi onu dinledi. Ve sonuçta onun safına geçti.

Yine aynı şekilde Fatih Sultan Mehmet Han’ın 53 gün süren İstanbul’u Fethinde yapmış olduğu o müthiş konuşma de İstanbul’un Fethine vesile olmuştur.

“Ey benim paşalarım ve beylerim ve ağalarım ve bu savaşta yoldaşlarım!

Diye başlayan konuşmanın tam metnini okumanızı tavsiye ederim.

İşte söz ’ün yani kelamın iyi kullanıldığında nelere kadir olduğunu anlatmaya çalıştı.

Yine Edebiyat dalında Türkiye’nin en iyilerinin arasında olduğunu hatta en önde geldiğini ifade etti.

Türk Edebiyatı, Arap Edebiyatı, Fars Edebiyatı, Rus Edebiyatı ve Fransız Edebiyatının edebiyat alanında önde geldiğini ifade etti.

Rusların en büyük edebiyatçısının hatta Nazım Hikmet’inde hayran olduğu edebiyatçı olan Mayakovski’e. Soruyorlar;

Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük şairi kim?

Mayakovski’e. Bu soruya “Şeyh Galip”.  Diye cevap verir.

Bunu da öğrenmemiz bizlere ayrı bir haz verdi.

Urfalı Nabi’den ve Mekke yolculuğunda yazmış olduğu o meşhur gazelinden bahsetti.

“Araştırılıp okunmasını tavsiye ederim.”

Kelam için, güzel söz için vermiş olduğu bu bilgilerden sonra, kendisi de bir Tasavvuf ehli Olan Şair Ömer Demirbağ yine sorulan sorulara cevap olarak,

Bizimdir dediğimiz hiçbir şey bizim değil.

Van da ki 27 saniyelik bir depremde hepimiz her şeyimizi bıraktık kaçtık. Demek ki hiçbir şey bizim değil. Eğer bizim olsaydı bırakıp kaçmazdık.

Korkmayın kabre giren beden elbisesidir biz yani ruh kabre girmiyoruz.

Hak tarikatların kurucusu olmaz.

Onlar peygamberimiz SAV efendimizden den beslenir. Tarikatların onların isimlerini almaları o yolu (Tarikat) devam ettirmelerinden dolayıdır.

Aşk ehlinin Aşkı tarif etmesi,

Mevlana’ya sormuşlar aşk nedir.  Cevap “Sen ben ol ki bilesin.”

Tekrar soruluncaİradenin elden gitmesidir.” Demiş.

Devam ediyor Hocamız.

Akıl yani irade elden gitmişse, ona aşk denir.

Tasavvuf erbabına göre insanla hayvan arasındaki tek fark Aşktır.

Yunus da şöyle demiş aşk için;

Ne derin bir derttir bu dermandan içeru.

Beni benden sorman, ben ben değilim
Bir ben vardır bende benden içerû

Yani bu ne güzel bir derttir dermandan da tatlı ve de güzel.

Neye göre aşk olur 3 şeye göre

  1. Güzellik.

Yusuf AS. Güzelliği.

Yusuf AS gören hanımlar onun güzelliğine kendilerini öylesine kaptırdılar ki, ellerini kestiklerinin bile farkına varmadılar.

Peki yaratılanda böyle bir güzellik olursa Ya Yusuf’u yaradan nasıl bir güzeldir. Hiç düşündük mü?

(Hocamız başka bir konuya geçinde diğer ikisini alamadık)

“Kalp” kırık ise” kalptir.”

Nasıl ki ciğer havayı, Mide yemeği severse. Kalp de Allah CC Zikri sever.

Kalpler zikirle mutlu olur.

Şu anda da Temizlik hastalığı. Spor fanatikliği, çok yemek yeme hastalığı, fazla konuşma hastalığı olan kişilerin kalpleri bu sevgi ile dolmuştur.

Kalbi Allah zikri ile dolmayanın kalbini başka sevgiler doldurur.

Son olarak Ömer hocamız gençliğinde başından geçen bir olayı bizlere anlattı.

Hocam henüz 17 yaşlarımdayken şeytan ona çok büyük bir vesvese veriyor. Onu hiç rahat bırakmıyor.

Bu durum günlerce devan ediyor. Artık bu hal öyle bir hal alıyor ki işi intihara kadar getiriyor. Hatta tam intihara karar vermişken kayanın başındayken EZAN okunuyor. Ezanı dinlerken o, Allahuekber, Allahuekber Allah En büyüktür. Allah en büyüktür sözleri beni o kadar etkiledi ki, intihardan vazgeçtim.

Ve yöremizde çok değerli manevi kişiliği ön planda olan bir Hak dostu ile tanıştım. Ona intisap ettim. (İsmini vermedi) o Zat’ın bana vermiş olduğu tavsiyeye uydum.

Bu Hak dostuna ilk gittiğimde bana söylediği söz şu oldu,

İşte dedi o Hak dostu senin bütün bu sıkıntıların seni buraya kadar getirdi. Buraya gelmen için bu sıkıntıları çekmen gerekiyordu dedi.

Şimdi, gözlerini kapat kalbin ile bana yönel evladım dedi.

Dediklerini yaptım. Önce beni bir merak aldı biraz sonra sanki narkoz verilmiş gibi kendimden geçtim.

Gözlerim kapalı, kaldım, kaldım…. Ama gözlerimi açayım diye bir gayretim olmadı. Ne oluyor diye bir his yok rahatladım kuş gibi oldum.

Bir müddet sonra beni dürttü.

Aç gözlerini oğlum dedi.  Gözlerimi açtım. Artık eski halimden eser yok.

Bu vesveseler geldiğinde bana şu iki ayeti okumamı tavsiye etti. Mümin un suresi 97 ve 98 ayetler.

وَقُلْ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطٖينِۙ

Ve kul rabbi eûzu bike min hemezâtiş şeyâtîn(şeyâtîni).

﴾97﴿ Ve de ki: “Rabbim! Şeytanların gizli kışkırtmalarından sana sığınırım.

وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ

Ve eûzu bike rabbi en yahdurûni.

﴾98﴿ Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım rabbim!”

Bu duaları büyük bir hevesle ezberliyor Hocamız. Bizlere de ezberlememizi tavsiye ediyor.

Yıllar sonra Hacı Annemiz (Yani Hak dostunun hanımı)

Hak dostunun Ömer Hocamızın hastalığı ile ilgili şöyle dediğini aktardı.

Ömer’de ne var ne yok hep üstümüze çektik. Ama biz de epey yorulduk.

Bu tatlı sohbet “Tabii bizde onun meftunu olduk ayrılamıyoruz kendisinden.” Diye devam ediyor.

Bir gün onu ziyaretimizde bana dedi ki;

Böyle her canın sıkıldığında geleceksin öyle Aracına benzinlikten benzin doldurup gibi benzin doldurup gideceksin. Öyle olmaz. Senin de bir şeyler yapman lazım.

Çok fazla konuşmazdı. Hayatımın en büyük dönüm noktası bu zatı tanımamdır. Yani hayatımın Milat’ı bu tarihtir. Ondan öncesi, ondan sonrası bildiğimiz esfeli Safilin olan düşük yaşayıştır.

Ancak o Zat ile yaşadığım altı sene ömrümün altın yıllarıdır diyebilirim.

Bir şey mi konuştu? Hayır.

Sadece huzurunda bulunmakla, yanında oturmakla hatta bitişik bir şekilde namaz kılmakla almış olduğum feyzi ne bu programda anlatabilirim ne de başka bir programda anlatabilirim

Anlatılmaz. Yani lafla anlatılmaz.

Altı sene beraber olduk. Bana söylediği tek şey şu idi.

Evladım, Şeytan “aduvvun mubin” dir.  Kuranda bildiriliyor. Şeytan sizin için apaçık düşmandır. Ve size sağdan soldan önden arkadan yaklaşarak vesvese verir.

Sen avukat gibi şeytanın her dediğine cevap vermeye çalışıyorsun.

Bütün bunalımın temeli bu. Oysa senin işin ona cevap vermek değil. Sırtını dönmektir. Ondan yani şeytandan Allaha yönelmektir.  

Sen varsa yoksa onunla (şeytanla) oturup münazara etmeğe kalkıyorsun. Senin işin bu değil. Kaldı ki o alimdi.

Meleklerin hocasıydı. Onunla baş edemezsin.

Sen sırf ona yetiştirmek için gazaliyle sığınmışsın, Bedi-ü zamana sığınmışsın. Onların kitaplarını okumuşsun. Ama şeytanla baş edilmez o apaçık bir düşmandır.

Ne dersen o sana onun anti tezini icat eder. Sen avukatlık yapmışsın evladım. Dedi.

Daha sonraları bu duaları okumak suretiyle bu vesveselerden kurtuldum.

Kurtuldun ya!.. bu ayetleri daha okumadım. Amma yıllar sonra yine bana bu şeytan musallat oldu.

Ben yine aynı vesveseleri yaşamaya başladım. Çaresini biliyorum ama ayetleri unuttum. Bir türlü aklıma gelmiyor.

Kur’an’ı baştan sona taradım yok bulamadım. Aynı buhranları yaşamaya başladım. Baktım olacak gibi değil,bu sefer o Muhterem Zat’ın kabrine gittim. Kabri Harput’tadır

Okuduğum ayetlerin sevabını ruhuna bağışladım.

Ve Rabbime şöyle dua ettim.

Ya Rabbi benim böyle bir halim var. Ancak ayetleri unuttum. Sen her şeye kadirsin. Burada yatan bu Muhterem Zat’ın hatırına bana bunları hatırlat. Diye dua ettim.

O gece Rüyamda Nailbey camiindeyim caminin kapısı açıldı ve şeytan içeri girdi.

Aman Allah’ım ne kadar çirkin bir yüzü vardı. İri kafalı bir gözü kör son derce çirkin. Yüzünde deri yoktu sadece et parçasındandı. Çok korkunç bir görüntüsü vardı.

Ve yine bana musallat oldu. Rüyada biliyorum ki bu şeytan o kadar iri yarı ki ve bende karşısında o kadar küçüğüm ki, elinde bir sopa bana doğru geliyor tam bana vuracak, o anda iki ayet aklıma geldi.

Ve ben yüksek sesle caminin içinde ona karşı bu ayetleri okudum. Bağırarak okudum ve okur okumaz, çocukların eskiden oyuncakları olurdu şişme oyuncaklar.

Altta sıpabları olurdu o sıpabı açınca oyuncak yavaş, yavaş sönerdi. Ben bu ayetleri okuyunca iblis Aynı şekilde sönmeye başladı.

Küçüldü büzüldü ufak bir bohça haline geldi.

Bu sefer elindeki sopayı elime geçirdim başladım buna vurmaya ben vurdukça o kaçıyor.

Bu arada bu ayetleri de durmadan okuyorum. Caminin içinde böyle dört dönüyoruz. Sonradan kapıdan çıktı gitti.

Rüyadan uyandım ki kan ter içerisindeyim. Ve bu iki ayet aklımda.

Bu ayetleri tekrar okudum. Bu ayetlerin sayesinde bu vesveselerden tekrar kurtuldum.

Benim Halime düşenlere buradan tavsiyem olsun. Böyle bir hal ile karşılaştıklarında bu duayı okumayı ihmal etmesinler.

Ve kul rabbi eûzu bike min hemezâtiş şeyâtîn(şeyâtîni

﴾97﴿ Ve de ki: “Rabbim! Şeytanların gizli kışkırtmalarından sana sığınırım

Ve eûzu bike rabbi en yahdurûni.

﴾98﴿ Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım rabbim!”

Bu iki ayeti okudunuz mu şeytan sizin içinize giremez. Size vesvese veremez.

Bu iki ayeti O mübareğin kabrini ziyaret ettikten sonra Allah bu ayetleri rüyamda bana tekrar gösterdi.

Böylesine güzel Tasavvufi bir sohbette bir araya geldik. Muhterem Edebiyatçı şair Ömer Demirbağ hocamızla.

Çok muhabbetli, çok manidar, sırlarla dolu bir geceydi benim için. Bazı sorularımıza da sormadan cevap almış olduk.

Güzel söz ’ün gücünden yola çıkarak yapılan bu sohbette güzel insan hayatında ne kadar önemli olduğunu anlatan tarafından anlamaya çalıştık.

Güzel söz gerektiğinde size bir savaşı, gerektiğinde uğruna mücadele ettiğiniz her neyse o konuda size başarıyı getirebilecek bir güçtür. O zaman hadi hep beraber bu güzel söz’ ü hep beraber kullanalım.

Sonu yine Yunustan bağlamış olalım.

Sözü bilen kişinin, yüzünü pak ede bir göz
Sözü pişirip diyenin işini sol ede bir söz
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşık, bal ile yağ ede bir söz

Kişi bile söz demini, Demeye sözün kemini
Buz cihan cehennemini, Sekiz cennet ede bir söz
Yunus şimdi söz yatından, söyle sözü gayetinden
Pek sakın o sahlep katından, Seni çırak ede bir söz

.

Rabbim Ömer hocamız ve bu yolda olan tüm güzel kardeşlerimize sağlıklı uzun ömürler nasip eylesin. Bizleri de bu yolda daim ve kaim eylesin inşallah.

Son söz demiştik ama acizane benimde Üstadım için yazmış olduğum son şiirimi paylaşmak istiyorum.

Bir garip yolcuyum aşk diyarında

Bir garip yolcuyum aşk diyarında

Bilmiyorum nerde, kimin yanında

Seninle beraber Allah Yolunda,

Sımsıkı tut elimi sakın bırakma,

Yolda yürürken, sen hep yanımda,

Gözyaşım silersin ağladığımda,

Doğruyu söylersin şaşırdığımda,

Herkesi seversin Allah aşkıyla,

Bir gün olur da Ayağım Kayarsa,

Nefsime uyup da yoldan çıkarsa,

Korkarım isyandan yüce Allah’a

Sımsıkı tut elimi sakın bırakma,

Kalmadı mecalim sanki dünyada,

Çok zaman geçti hep bu yollarda,

Kimi bıraktı gitti en dar zamanda,

Sımsıkı tut elimi sakın bırakma,

Seviyorum seni ben Allah aşkıyla,

Varlığını hissetim yoksan yanımda,

Beni mahrum etme. Al dergahına,

Sımsıkı tut elimi sakın bırakma,

20.12.2024

Üstadım Hacı Enver Baba’ ya Atfen

Allaha emanet olunuz.

24.12.2024 Umreye 12 gün kala

Cemal Yıldız

Yorum gönder

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.